logo sag

Covid-19 sonrası Etiyopya'yı neler bekliyor?

Covid-19 sonrası Etiyopya'yı neler bekliyor?

Yunus Emre Enstitüsü ve TABiP Sahraaltı Afrika danışmanı Macit Koç, pandemi sürecinde yaşananlar ve izlenimler ile Covid-19 sonrası bölgeyi neler beklediğini paylaştı.

Hayat normal akışında devam ederken ansızın durdu ve bölge için bu durum şok edici ancak kabul edilebilir bir gelişmeydi. Yeni tip korona virüsünün Asya’da başlayıp dünyaya hızlı bir şekilde yayılmasını bizler Etiyopya’da sakin bir şekilde izlerken, ilk vakanın ülkede tespit edildiği günün akabinde birçok radikal kısıtlamalar hayatımızda yer edindi.  Ve bizler, günümüze kadar devam eden bu kısıtlamalarla yaşamaya alıştık. Her ne kadar ilk etapta radikal olan kısıtlamalar zamanla gevşetilse de ülkedeki ‘’kısıtlı’’ imkânlar ve sağlık hizmetlerindeki sıkıntılar düşünüldüğünde, yetersiz test sayısı, hastane yatak sayısı ve solunum cihazı eksikliği gibi faktörler sebebiyle, salgınla mücadele aşamasında, ülkenin ekonomik ve toplumsal olarak yıpranabileceği anlaşılmıştır. Bu vesileyle kısacası ilk teşhis sonrası bir nevi bölgede hayat durmuştur.

Mart 2020’de Burkina Faso’dan Etiyopya’ya gelen Japon vatandaşı transit bir yolcuda ilk vaka tespit edildiğinde, ülkede yabancılara, özellikle Asya kökenli olanlara, karşı hem temkinli hem de tedbirli yaklaşım ve tepkilerle karşılık verilmiştir. Malum, virüsün Asya kökenli oluşu, üniversitemizde bulunan Japonca hocası da dâhil olmak üzere, hepimize çok zor bir süreç yaşatmıştır. Her ne kadar ilk vakanın tespiti akabinde teşhis konulan Japon vatandaşı özel bir operasyon ile ülkesine gönderilmiş olsa da, halkın özellikle yabancılara karşı ön yargısı toplumun ahengini zedelemiştir. Artık dünyadaki diğer ülkelere göre geç de olsa Etiyopya virüs ile tanışmış ve topraklarında COVID-19 görülmüştür. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa, hem Afrika Birliği’nin merkezi oluşu sebebiyle Brüksel ve Londra’dan sonra dünyanın 3. büyük diplomatik şehri olma özelliğini taşıması, hem de Afrika’yı dünyayla buluşturan kıtanın en büyük hava yolu şirketine ev sahipliği yapıyor olması sebebiyle oldukça kozmopolit bir şehir konumundadır. Bunlara ilaveten Etiyopya, inanç ve eko turizmi ile milyonlarca turist çeken bir ülke niteliğindedir ve her yıl kıtanın ilk 5 büyük ekonomisinden biri seçilmektedir. Bütün bunlar göz önüne alındığında, Etiyopya’nın COVID-19 salgınına ne kadar hazırlıklı olduğu bilinmediğinden, vaka sayıları arttıkça bölgedeki birçok ülke gibi sıkı tedbirler uygulamaya konulmak zorunda kalınmıştır.

Nitekim, tedbirlerin açıklandığı sabah iş yerime geldiğimde üniversite kampüsümüzün boşaltılacağı ve tüm öğrencilerin evlerine geri gönderilecekleri, şehirlerarası uçuşların ve karadan seyahatlerin durdurulacağı ve tüm eğlence mekânlarının kapatılacağı duyuruldu. Burada ilginç olan ise tüm bu tedbirlerin özellikle Tigray eyaletinde birkaç gün içinde istisnasız uygulanmaya başlamasıydı.

Bu süreçte üniversitemizin bütün kampüsleri ve yaşadığımız şehir bir hayalet şehre döndü. Böyle bir değişime ilk kez şahit olan ben, yakın çevreme şaşkınlığımı ifade ettiğimde karşıdan alınan cevaplar benzerdi; ‘’su kaynaklarımız kısıtlı, su dağıtım sorunları henüz çözülmüş değil ve geçmişte sıtma, Ebola, HIV, Tifo türü hastalıklar ile mücadele tecrübelerimiz erken tedbirin verimliliğini ve etkisini göstereceğini bize ispatladı”. Ve hayat bu şekilde 2 ayı aşkın bir süre devam etti.

Yaşamları günlük kazançlarına bağlı olan halkın çoğunluğu ilk günlerde ekonomik anlamda sarsılsa da, yerel kültürden gelen yardımlaşma ve çoklu ortak yaşam karakteristikleri ile devletin uyguladığı katı kurallar COVID-19 pandemisinin yayılma hızına engel olmada başarılı sonuçlar vermiştir. Bütün bunlara ilaveten, ekonomik sebeplere dayalı olarak hızlı bir kentleşme eğilimi olmasına rağmen ülkedeki insanların hala yüksek bir kesiminin kırsal alanlarda yaşamasından da kaynaklı olarak, yüksek rakım, tropikal iklim, temiz hava gibi ülkenin coğrafi yapısı ve doğasından kaynaklanan özellikler de COVID-19 ile mücadelede olumlu etki göstermiştir. Zira, salgın sürecinde gördük ki halkının çoğunluğu kentlerde yaşayan Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerinin bir kısmında virüsünde yayılma oranı daha hızlı ve kolay olmuştur. Bu nedenle, çoğunluğu kırsal hayat yaşayan Etiyopya halkı için bu salgın hızlı yayılma açısından çok etkili sonuçlar vermemiştir.

COVID-19 ile mücadelede bir diğer avantaj ise ülkenin demografik yapısı olmuştur. Ülkedeki nüfusun %60’ını oluşturan genç kitle çok önemli bir kaynak olarak yabancı yatırımcıyı ülkeye getirmekle kalmayıp salgın sürecinde de önemli bir rol oynamıştır. Ülkenin coğrafi yapısının ve demografik yapısının birer kader olduğunu düşündüğümüzde (Robertson, 2012) salgın sonrasında ülkenin geleceğini bu genç, dinamik, eğitimli ve donanımlı nüfusun küresel güçler ile rekabette taşları yerinden oynatacağı ve yeni konumları belirleyeceği öngörülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; Sahra altı Afrika’da birçok ülke, sağlık hizmetleri harcamaları için ülke bazında yıllık bütçelerinin  %10’unu ayırmaktadır. Bu kısıtlı bütçeye ilaveten hem sağlık hizmetlerine erişim hem de donanım ve yetişmiş personel eksikliği sebebiyle, COVID-19 pandemisiyle mücadele sürecinde ülkeler çok zorlu günler geçirmişlerdir. Ancak, bölgedeki bu eksiklikler dikkate alındığında, Etiyopya’da son 25 yıldır uygulanan gelişme politikaları ve geçmiş yıllardaki siyasi istikrarın da etkisi ile sağlık, eğitim ve son yıllar ulaşımda iyi yerlere gelinmiş durumdadır. Buna karşın, maalesef yetişmiş personel gelişmiş ülkelerden gelen talepler doğrultusunda ülkelerini terk edip başka diyarlarda bir ‘’diaspora’’ oluşturmaktadırlar. Ayrıca bu durum bir domino etkisi ile, gidenlerin gittikleri yerlere yakınlarını ve arkadaşlarını da almalarına sebep olmaktadır ki bu etki halk arasında yaygın olan ‘’Şikago şehrindeki Etiyopyalı doktor sayısı, Etiyopya’dakinden daha fazla’’ gibi sözler ile kalıplaşmış ve özümsenmiştir.

Yıllardır Afrika kıtası denilince akla ilk gelenler açlık, kuraklık, terörizm, politik ve siyasi istikrarsızlık, askeri darbeler ve kıtadan Avrupa ve dünyanın birçok bölgesine ihraç edilen futbolcular gibi konular olmuştur. COVID-19 salgını sürecinde ise kıtanın sağlık hizmetleri ve mevcut tıbbi donanım eksiklikleri bölgedeki gündemi oluşturmuştur. Zira, “Güney Sudan’daki başbakan yardımcısı sayısı (4), ülkedeki solunum cihazından (3) fazladır” gibi sözler halk arasında diyalog malzemesi haline gelmiştir. Bu noktada şunu belirtmek isterim ki Türkiye Cumhuriyeti Etiyopya’ya en hızlı yardım eden ülke olmuştur. Bu da bizleri gururlandırmış ve toplumda saygımızı arttırmıştır.

COVID-19 sürecine, bölge halkının 1985 yılından beri ilk kez ciddi bir sağlık ve toplumsal sınavını verdiği Etiyopya’nın Tigray bölgesinin başkenti Mekelle şehrinde şahit oldum. Salgın sonrasında her ülkenin yaşayacağı ekonomik durgunluk Etiyopya için de geçerli olacaktır. Zira, kıta ülkelerinin birçoğu kırılgan ekonomik yapılarında dolayı hali hazırda birçok sosyal sorunlar ile karşılaşmaya başlamışlardır fakat salgın sonrası yeni bir başlangıç olacak ise Etiyopya bu süreçte stratejik bir konumda yer alacaktır.

KAYNAKÇA

Robertson C. (2012). The Fastest Billion: The Story Behind Africa’s Economic Revolution.

Tarih: 28.06.2020 02:41